top of page
  • Yazarın fotoğrafıTolga Şirin

Sokağa Çıkma Yasakları Dönemindeki Geçici Tedbir Kararları



2015 yılında Türkiye’nin güneydoğusunda ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında, önceki birçok olaydan farklı olarak, sağlık vb. konularda sorunlar yaşayan çok sayıda kişi, yetkili makamlardan yardım istemekten ziyade Anayasa Mahkemesine geçici tedbir talepli olarak bireysel başvuruda bulunmayı tercih etmiştir.

Söz konusu başvurular incelendiğinde; bu geçici tedbir taleplerinin bir kısmının genel ve soyut olarak sokağa çıkma yasağı kararlarına karşı yapıldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu tür talepleri reddetmiştir.[1] İnsan Hakları Mahkemesinin de yaklaşımı benzer olmuştur.

Geçici tedbir taleplerinin diğer bazılarıysa, kamu gücü müdahalesinin muhatabı olmayan (örn. Ankara’da mukim[2] veya sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgenin dışındaki[3]) kişilerce veya somut bilgi ve belge sunmadan (örn. sadece sosyal ve yazılı medyadaki paylaşımlara atıfta bulunularak[4]) yapılmıştır.[5] Bu tür başvurulardaki geçici tedbir talepler, her iki mahkeme tarafından da reddedilmiştir.

Bu olaylarda Anayasa Mahkemesinin öncelikle başvurucuların doğru bilgi verip vermediğini ve kamu makamlarıyla iş birliği içinde olup olmadıklarını da dikkate aldığı görülmektedir. Örneğin bulunduğu adresin yakınına kurşun isabet etmesi nedeniyle hayatının tehlike altında olduğunu söyleyen bir başvurucunun bulunduğu adres hakkında bilgi vermediği[6], yakınlarının yaşamından kaygı duyan başvurucuların yakınlarının söz konusu adreste bulunmadığı[7], yaralı olduğu iddia edilen kişilere belirtilen adreste ulaşılamadığı[8] veya yakınlarının adresleri ile sağlık durumları hakkında bilgi içermeyen[9] başvurulardaki geçici tedbir talepleri de reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, kamu organları tarafından sunulan hizmetlerin başvurucularca kabul edilmediği durumlarda da (tutarlı bir açıklama getirilmedikçe) geçici tedbir taleplerini kabul etmeme eğilimindedir. Örneğin bir başvurucu, Yüksekova ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle Şemdinli ilçesinden Türkiye’nin herhangi bir noktasına ulaşım olanağı kalmadığı ve anılan yasak nedeniyle kontrol amaçlı olarak gitmek istediği sağlık kuruluşuna erişiminin kısıtlandığı iddiasında bulunmuştur. Bu olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kendisiyle farklı günlerde üç kez iletişime geçen ve kara ambulansıyla sevkinin sağlanabileceğini bildiren sağlık birimlerine, durumun ciddiyetine veya karayolu ulaşımının neden uygun olmadığına dair bir gerekçe sunmadığını kaydetmiştir. Bu çerçevede başvurucunun sadece uçak-ambulans veya helikopter istemesi ve başkaca gerekçe sunmaması karşısında geçici tedbir talebini reddetmiştir.[10]

Anayasa Mahkemesinin kararlarına bakıldığında; Mahkemenin bu tür olaylarda, ilgili makamlarla da iletişime geçtiği, sürecin takipçisi olduğu ve bu süreçte elde ettiği bilgilerden bazı sonuçlar çıkarttığı görülmektedir. Örneğin bir başvuruda "başvurucunun kardeşine ait olduğu anlaşılan bebeğin, aşılarının zamanında yapıldığı, açılan ateş sonucunda kolundan yaralanan ve sol kolu kesilen başvurucunun tedavi altında olduğu ve yakında taburcu edileceği" bilgisi[11], "geçici tedbir istenen ailelerden bazı kişilerle telefon yoluyla iletişime geçildiği" ve "bu kişilerin bazılarının herhangi bir ihtiyaçlarının olmadığını söylediği, bazılarınınsa sebze, meyve ve ilaç gibi ihtiyaçlarının olduğunu söylediği ve bunların temin edildiği" bilgisi[12], "yasak ilan edilen bölgeden ayrılarak başka bir ilçede kiraladıkları evde ikamet ettikleri ve sadece evlerine yeni eşya almak için yardım talebinde bulundukları ve kendilerine 1.900 ₺ nakdi yardım yapıldığı" bilgisi[13] geçici tedbir değerlendirmelerinde dikkate alınmış ve bu bilgiler ışığında başvurucuların geçici tedbir talepleri reddedilmiştir.[14]

Mahkeme, kamu makamlarının gereken tüm tedbirleri alıp almadığının üzerinde özellikle durmaktadır. Örneğin 80 gündür kendisinden haber alınamayan yakınının yaşamından endişe duyan başvurucunun geçici tedbir talebi, bu tür bir incelemeye tabi olmuştur. Kamu makamlarının olaydan haberdar olmasından itibaren bireysel başvuru yapılana kadar geçen dört günlük sürede üç kez operasyonlara ara verilerek güvenlik koridoru açmış olması, bölgede yaşayan bir kısım sivillerin tahliye edilmesi fakat başvurucunun yakınına ulaşılamamış olması; buna rağmen kamu makamları tarafından belirtilen adrese yakın noktada ambulans bekletmeye devam ettirilmesi, komşularla görüşülmesi, hastaneler ve otellerin araştırılması gibi eylemler Mahkeme’yi şu şekilde bir sonuca ulaştırmıştır:

[Başvurucunun yakınına] ulaşmak ve bölgede yaşayan sivillerin güvenli şekilde tahliye edilmelerini sağlamak için gerekli tedbirleri almadığını söylemek mümkün değildir. Kamu makamlarınca yakınına ulaşmak için çalışmaların devam ettiğinin ve gelişmelerden Anayasa Mahkemesine bilgi verileceğinin de bildirilmiş olması karşısında -sağlık görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin yaşam haklarını da dikkate alarak- kamu makamlarını belli bir yönde hareket etmeye zorlayacak şekilde tedbir kararı verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.”[15]

Somut olayda da görülmüştür ki Anayasa Mahkemesinin bu tür olaylardaki ilkesel yaklaşımı, başvurucuların acil nitelikteki taleplerini öncelikle doğrudan daha hızlı ve etkili bir şekilde gerekli tedbirleri alabilecek resmî makamlara (112 ve 155 telefon numarasına) bildirip bildirilmediğine, eğer bu bildirim yapılmışsa kamu makamlarının gerekli adımları atıp atmadığına yoğunlaşmak şeklindedir. Mahkeme, bildirim yoluna başvurulmasına rağmen gerekli tedbirlerin alınmaması durumlarında, her aşamada tedbir talebinde bulunabileceğini özellikle vurgulamaktadır.[16] Yani başvurucular, resmî makamları aramalarına rağmen kendilerine yardım ulaştırılmadığına ve temel ihtiyaçlarının karşılanmadığına yönelik ciddi bir bilgi ortaya koyamadıkları müddetçe Mahkeme, geçici tedbir kararı verilmesini gerektirecek bir durum bulunmadığı sonucuna ulaşmaktadır.[17]

Son olarak, söz konusu olaylar sırasında başvurucuların etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin iddialar yönünden ise; geçici tedbir taleplerinin, bu konunun esasa ilişin değerlendirme sırasında ele alınacak olmasından ötürü kabul edilmediği kaydedilmelidir.[18]

Anılan süreçteki geçici tedbir taleplerinin reddedilme gerekçeleri İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da benzerdir. Mahkeme’nin bu konuya özel olarak yaptığı açıklamaya göre 2015 yılının Ağustos ayından 15 Aralık 2016 tarihine kadar vali ve kaymakamlar tarafından alınan sokağa çıkma yasağı kararları bağlamında, 2015’in Aralık ayından itibaren 160’dan fazla kişi, (veya bu kişiler adına) 40’tan fazla geçici tedbir talebi ileri sürmüştür. Büyük bir kısmı Cizre ve Sur ilçelerinde meydana gelen olaylarla ilgili yapılan başvurulardan 5'i kabul edilmiş ve İnsan Hakları Mahkemesi, yaralı bir durumda hastaneye kaldırılmayı bekleyen 5 başvurucunun yaşam haklarının ve vücut bütünlüklerinin korunması için Hükûmet’in yetkisi dahilinde bütün önlemleri alması konusunda geçici tedbir kararı vermiştir. Bu başvuruculardan dördünün hayatını kaybetmesi ve beşinci başvurucunun da hastaneye kaldırılması üzerine İnsan Hakları Mahkemesi, geçici tedbir kararlarını kaldırmıştır. Başvurucular, bu dört kişinin hayatını kaybetme nedeninin, geçici tedbir kararına Hükûmet tarafından uyulmaması olduğunu iddia etmektelerdir. Ölümlerin, bu tedbir kararlarına Hükûmet tarafından uyulmamasından mı, somut olayın koşulları uyarınca uyul(a)mamasından mı, yoksa başka bir sebepten mi kaynaklandığı ise henüz netleşmiş değildir.

[1] Mehmet Girasun ve Ömer Elçi başvurusu, AYM (TAK), 2015/15266, 11/09/2015, § 14; Meral Danış Beştaş başvurusu, AYM (TAK), 2015/19545, 22/12/2015, § 16.

[2] Meral Danış Beştaş başvurusu (TAK).

[3] İrfan Uysal ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2015/19907, 26/12/2015.

[4] Mehmet Girasun ve Ömer Elçi başvurusu (TAK).

[5] Mahkeme bölgeden tahliye edilen, hayatını kaybeden veya gözaltına alınan kişilerle ilgili yaşam hakkının korunmasına yönelik tedbir kararı da vermemiştir. Bkz. Fikriye Tanrıkulu ve İnsan Hakları Derneği başvurusu, AYM (TAK), 2016/3350, 24/02/2016.

[6] Aycan İrmez başvurusu, AYM (TAK), 2016/9400, 23/05/2016.

[7] Nihat Yalçın ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2016/3646, 29/02/2016.

[8] Ferhat Balcal ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2016/2602, 12/02/2016.

[9] Vedat Kesen ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2016/3745, 29/02/2016.

[10] 2016/5993, 05/04/2016.

[11] İrfan Uysal ve diğerleri başvurusu (TAK).

[12] Mehmet Senan Dağlı ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2016/1905, 03/02/2016.

[13] Ekrem Şen ve diğerleri başvurusu, AYM (TAK), 2015/20376, 20/01/2016.

[14] Mahkeme bir olayda ise bilgi yokluğundan sonuç çıkartmış gibidir. Başvurucuların, hayatını kaybeden yakınlarına ait cenazelerin bir cami avlusunda açıkça bekletildiğini, başvuru yapmalarına rağmen etkili makamların cenazeleri ailelerine teslim etmek üzere gerekli işlemleri yapmadıklarını ileri sürdükleri bir olayda “başvurucuların yakınlarının hayatlarını kaybedip kaybetmediği, eğer kaybetmiş iseler cenazelerinin açıkta bekletilip bekletilmediği konularında resmi makamlarca bir araştırma yapılmadığına ya da cenazelerin tespit edilmesine rağmen bulunduğu yerden alınmadığına dair bir sonuca ulaşılmamıştır. Nitekim valilik de cenazelerin ulaşılması hâlinde ilgili makamlara teslim edileceğini Mahkememize sunmuş olduğu yazılarda belirtmektedir” gerekçesine yer vermiştir. Bkz. Ayhan Seviktek ve Mehmet Oran başvurusu, AYM (TAK), 2016/43, 08/01/2016.

[15] Ahmet Pervane ve İnsan Hakları Derneği başvurusu, AYM (TAK), 2016/3349, 24/02/2016; Mehmet Girasun ve Ömer Elçi başvurusu (TAK).

[16] Mehmet Senan Dağlı ve diğerleri başvurusu (TAK); Nuriye Acar başvurusu, AYM (TAK), 2015/20218, 31/12/2015.

[17] İrfan Uysal ve diğerleri başvurusu (TAK).

[18] Nihat Yalçın ve diğerleri başvurusu (TAK).

#sokağaçıkmayasağı #geçicitedbir #bireyselbaşvuru #avrupainsanhaklarımahkemesi #anayasamahkemesi #sur

103 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page