top of page
Ara
  • Tolga Şirin

AİHM ve İHAM Kısaltmaları Üzerine



Türkiye, 1954 yılında Resmî Gazete’deki adıyla “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme”, İngilizce olarak “Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms”, Fransızca olarak “Convention de sauvegarde des droits de l'homme et des libertés fondamentales” isimli bir uluslararası sözleşmeye taraf oldu. Bu Sözleşme’nin yargısal denetimini yapmak için de İngilizce adı “European Court of Human Rights”, Fransızca adı “Cour Européenne des Droits de l'Homme” olan bir mahkeme kuruldu. Bu mahkemenin adı, Türkçede farklı biçimlerde ifade ediliyor.

Mahkeme'nin adı, Sözleşme'nin yayımlandığı Resmî Gazete sayısındaki metinde farklı şekillerde yansıtılmış. Sözleşme’nin bir maddesinde (md. 19) “Avrupa İnsan Hakları Divanı”, diğer bir maddesinde (md. 38) ise “İnsan Hakları Avrupa Divanı” kavramı kullanılıyor. Buna karşılık, Mahkeme’nin adı hem resmî kurumların hem de gündelik basının dilinde “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” biçiminde ifade ediliyor. Bunun kısaltması ise AİHM oluyor.[1] Oysa eğer Sözleşme’nin Resmî Gazete’deki hâlindeki “divan” sözcüğü “mahkeme” olarak güncellenebiliyorsa, 19’uncu maddeyi esas alarak kullanılan AİHM kısaltması gibi, İHAM (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) kısaltması da 38’inci madde esas alınarak kullanılabilir durumdadır.[2]

Türkçe hukuk literatüründe artan sayıda yazar, AİHM şeklinde kısaltmayı değil, İHAM biçimindeki kısaltmayı tercih ediyor. Bu tercihe sadece genç hukukuların arasında değil, Atilla Nalbant, Bakır Çağlar, Bülent Tanör, İbrahim Kaboğlu, Naz Çavuşoğlu, Necmi Yüzbaşıoğlu, Osman Doğru, Sibel İnceoğlu, Sultan Tahmazoğlu-Üzeltürk gibi saygın kıdemli yazarlar arasında da rastlanıyor.[3]

Türkiye’de, esasen bir jargon meselesi olan bu kısaltmanın yerindeliği tartışmalıdır. Bazıları AİHM kısaltmasını, bazıları İHAM kısaltmasını doğru buluyor. Ben bu yazıda bu tartışmada nerede durduğumu aktarmayı planlıyorum.

***

Malum, Türkçede sözcüklerin arasındaki ilişkiler eklerle kurulmaktadır. İki sözcük arasındaki ilişki ekle belirlenmişse bu durumda araya başka sözcükler girebilmektedir. Fakat bu ilişki herhangi bir ek olmadan kurulmuşsa, kural olarak, araya başka sözcük girmez. Böyle durumlarda eğer bir sıfat kullanılacaksa sıfatın, araya değil, başa konması gerekir. Özellikle belirtisiz nesne ve yüklem ilişkileri veya belirtisiz isim tamlamaları söz konusu olduğunda bu kural akılda tutulmalıdır. Örneğin bir isim tamlaması olan “kapı kolu”nun rengini nitelemek istediğimiz zaman, sıfatı başa koyarız. “Kapı beyaz kolu” demeyiz, “beyaz kapı kolu” deriz. “Kitap kapağı” konusunda bir niteleme yapacağımız zaman, örneğin “kitap güzel kapağı” demeyiz, “güzel kitap kapağı” deriz. Eğer tamlamadaki ilk sözcüğe dönük bir niteleme yapmak istiyorsak bu durumda söz konusu isim tamlamasını belirtili hâle getirmek bir seçenektir. Bu durumda “beyaz kapının kolu” veya “güzel kitabın kapağı” demek gerekir. Öte yandan, tamlamadaki ikinci sözcüğü nitelemek istiyorsak, özel bir şey yapmamıza gerek yok. Sıfat, belirtisiz isim tamlamasındaki ikinci sözcüğü niteler. Bunun yanı sıra, isim tamlamasını yine belirtili hâle getirmek ve nitelemeyi araya almak da olanaklıdır. Bu durumda “kapının beyaz kolu” ve “kitabın güzel kapağı” denebilir.

Yani kural, ilk bakışta açık gibidir. Gelgelelim bu formül her durumda geçerli değildir. Yerleşmiş ve benimsenmiş sapmalar söz konusu olabilmektedir. Tıpkı “yüksek” sözcüğünün “hemşirelik okulu” veya “makine mühendisi” tamlamalarının arasına girdiği gibi.[4] Ayrıca kullanılacak sözcüklere ve bağlama göre bazı güçlüklerin gündeme geldiğine de tanıklık ediyoruz. Örneğin yakın zaman önce İstanbul’da bir “Uluslararası Hukuk Kongresi” düzenlendi.[5] Yüzlerce kişi (veya en azından ben ve yakın çevrem) bu kongrenin “uluslararası hukuk” konusunda olduğunu düşündük. Toplantının içeriğini incelediğimizde ise “uluslararası hukuk” ile ilgili bir kongre olmadığını fark ettik. Uluslararası olan “kongre” idi. “Hukuk” ise uluslararası katılımcılara açık bu kongrenin sadece konusuydu. Fakat herhâlde “uluslararası hukuk” tamlamasının yaygınlığından olsa gerek “uluslararası” nitelemesinin kongreye değil, hukuka yönelik olduğu düşüncesine kapılmıştık. Bu karmaşıklığı gidermek için yukarıdaki çözümü deneyecek olsaydık, kongreyi “Hukukun Uluslararası Kongresi” diye adlandırmamız gerekirdi. Böyle bir kullanımın ise kulak tırmalaması bir yana, hukuk konusunda tek bir uluslararası kongre varmış gibi bir izlenim doğurduğu açıktı. (Bu son sorun, belki Türkçede "tanımlık" (artikel) olmamasıyla ilgili de bir meseledir.) İlginçtir, kimileri “hukuk uluslararası kongresi” denmesini önerdi. Bu kurgu, daha az kulak tırmalıyordu. Ayrıca, söylenmek isteneni de yansıtıyor, en azından üzerinde bir defa daha düşündürüyordu.

Buna benzer bir sorun, az önce dile getirdiğimiz Mahkemenin adı yönünden de geçerli. Çünkü Mahkemenin adı “European Human Rights Court” değil, “European Court of Human Rights”. Türkçeye bire bir çevirirsek Mahkemenin adı “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” değil, “İnsan Haklarının Avrupa Mahkemesi”dir. Sözleşmeyi kaleme alanlar yönünden bu tercih, insan haklarının bir değer olarak Avrupa ile sınırlı olmadığını, evrensel nitelik taşıdığını imlemek ve söz konusu Mahkemenin, evrensel insan haklarının Avrupa’daki korumasını sağladığını göstermek gibi bir anlamı barındırmaktadır. Nitekim Avrupa’nın dışında bir de "İnsan Haklarının Amerikalılararası Mahkemesi" (Inter-American Court of Human Rights) olduğu bilgisi, bunu daha iyi anlamamızı sağlamaktadır.[6]

İşte burada şu soru gündeme gelmektedir: Sözcüğün bu özel vurgusu ve yer sıralaması karşısında Türkçe dilinin, anılan nüansı silikleştiren kategorik sözcük sıralaması, acaba sadece dilbilgisi öğretisine ve genellemelerine atıfla tek seçenek olarak mı kabul edilmeli? Başka bir deyişle bu ayrımı hissettirecek türde terimler üzerine düşünmemiz, bağlama özgü ayrıksı türetmeler olanaksız mı sayılmalı? Benim bu sorulara verdiğim yanıt olumsuz. Çünkü dil yaşayan bir varlık. Üstelik konu jargon olduğunda, alana dönük neolojik arayışlar, bazen keyfîliğin ötesine geçerek bir ödev veya bir sorumluluk meselesine dönülebiliyor. Gerçi bu çabalar, kuşkusuz her zaman başarılı olmuyor. Fakat toplumun kuracağı oydaşmaya bağlı olarak, en azından belli meslek çevrelerindeki söz dağarcığı yönünden, bazı sözcüklerin mayasının tutması mümkün. Bu olanağın benzeri, kısaltmalar için haydi haydi geçerli.

Bu bakımdan yeri gelmişken burada Osman Doğru’nun böylesi bir kaygıyla, yani uluslararası insan hakları hukukunun başlıca belgelerinin kısaltmalarını kolay okunabilir hâle getirmek adına çıkarttığı listeyi anmak isterim. Profesör Doğru, insan hakları hukuku öğretisinin gelişmeye başladığı yıllardaki o çalışmasında, bu alandaki başlıca uluslararası sözleşmelerin kısaltmalarını akılda kalır ve kolay söylenir hâle getirmeye çalışmıştı. Örneğin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme’nin KKHTATES olarak kısaltılmasının güçlüğünün bilincinde olarak “KAYT” biçiminde bir kısaltmayı önermişti. Keza "Convention on the Rights of Child" metni için “Çocuk Hakları Sözleşmesi” (ÇOHAS); “Declaration on the Protection of All Persons from Enforced Disappearances” metni için “Herkesin Zorla Kaybedilmesine Karşı Bildiri” (ZORKAB) önerisi getirmesi de benzer bir mantığın ürünüydü ve oldukça yaratıcıydı. Zaman harcanarak ve emek verilerek üretilen ve ders anlatımında işimi kolaylaştıran bu listeyi bu metnin sonuna eklemeyi anlamlı görüyorum.[7] Lütfen inceleyiniz.

Osman Hoca, o listede AİHM yerinde İHAM kısaltmasını tercih etmişti. Bu tercih, kanımca oldukça yerindedir. Bu tercih, orijinal adı “European Court of Human Rights” olan Mahkemenin Türkçe ismini tam karşılıyor olmakla kalmıyor, aynı zamanda alanda yapılan sözlü teknik tartışmalardaki karmaşayı gidermek gibi de bir işlev taşıyor. Şöyle ki, ben Türkçe konuşma dilinde AİHM diyene pek rastlamadım. Genellikle duyduğum şey AHİM veya AYİM olmaktadır. Yani aslında AİHM kısaltmasının sözlü dilde pek kullanışlı olduğu söylenemez. Bu bir yana, Türkiye’de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi isimli ve 2017 yılına değin uzun yıllar faaliyet göstermiş bir mahkeme bulunmaktadır. Bu mahkememin adının kısaltılmış hâli AYİM’dir. Böyle olunca, AİHM’in yaygın söylenişi (AYİM) ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kısaltması (AYİM) arasındaki fark neredeyse tamamen silikleşmektedir. Aynı bilim dalında sıklıkla kullanılan bu iki kısaltmanın sözlü dilde karışması az rastlanan bir durum değildir. Derslerimiz bizzat bu iki mahkemenin adlarının, bu fonetik benzerlikten ötürü birden çok defa karıştırıldığını hatırlıyorum. Eğer dil, insan hayatını kolaylaştırmak için ise, yukarıda değindiğim sözcük sıralamasını birebir uygulamanın böyle bir kolaylık sağlamadığını söyleyebilirim.


Yani İHAM kısaltmasının;

(i) insan haklarının evrenselliğini yansıtmak,

(ii) Mahkemenin orijinal adına uygun olmak,

(iii) AİHM’e (AHİM deniyor) nazaran daha kolay ve bozulmadan söylenmek

gibi niteliklerinin yanı sıra,

(iv) AYİM ile olan karmaşa sorununu çözmek gibi de bir özelliği bulunuyor.

Dolayısıyla ve sonuç olarak İHAM kısaltmasını anlamlı buluyorum. Özellikle sözlü iletişimimde fakat bu alışkanlığın yansıması olarak yazılı kullanımlarımda İHAM kısaltmasını kullanacağım. Hatta kulakları tırmalamayacak olsa ve olanaklı bulunsa “İnsan Haklarının Avrupa Mahkemesi” ifadesini yaygınlaştırmak isterdim.

***

Son olarak bir de şu notları düşmek isterim:


Mahemenin adının "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" olduğunu söyleyen ve bunu gramere atıfla savunan pekçok yazarın; konu, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olduğunda "Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi" demediklerini görüyoruz. Oysa "Universal Declaration of Human Rights" için de aynı gramer polisliğini sürdürmeleri gerekmez miydi?


Aynı çevrelerde kimileri, savlarını Avrupa Konseyinin gayri-resmî ve sorunlu Türkçe çevirilerine atıf yaparak temellendiriyor. Fakat "Council of Europe Convention on Preventing and Combating Violence Against Women and Domestic Violence" metninin "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" diye çevrilmesine (oysa "domestic" sözcüğü "ev içi" olmalıdır) karşı çıktıklarında bu akıl yürütme biçimlerini unutuyorlar.


Bu yazı, bu noktalar üzerine de düşünmeye temel oluşturur diye umuyorum...


SONNOTLAR

[1] Benzer durum, “Europäische Menschenrechtskonvention” (EMRK) kullanımıyla Almancada da bulunmaktadır.

[2] Sözleşmenin ilk hâline şu linkten ulaşılabilmektedir:

https://www.echr.coe.int/Documents/Collection_Convention_1950_ENG.pdf

Resmî Gazete’de yayımlanan Sözleşme’nin Türkçe metnine şuradan ulaşılabilmektedir:

http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/8662.pdf

[3] Örn bkz. Bülent Tanör/Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, (İstanbul: Beta Yay., 2018); İbrahim Ö. Kaboğlu, Özgürlükler Hukuku, (Ankara: İmge Yay., 2013); Bakır Çağlar, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Hukukunda Türkiye, (İstanbul: TBA, 2002); Naz Çavuşoğlu, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Topluluk Hukuku, (Ankara: AÜSBD İHM, 1994); Osman Doğru/Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, (İstanbul: Legal Yay., 2013); Sibel İnceoğlu (ed.), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, (İstanbul: Beta Yay., 2013); Sultan Tahmazoğlu-Üzeltürk, 1982 Anayasası ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Göre Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, (İstanbul: Beta Yay., 2004).

[4] Bu konularda bkz. Feyza Hepçilingirler, Türkçe “Off”, (İstanbul: Everest Yay., 2006), s. 18 vd.

[5] https://twitter.com/uakonferans2018

[6] Amerikalılararası Mahkeme’nin internet sitesi izleyen adresten incelenebilir: http://www.corteidh.or.cr/index.php/en

[7] Osman Doğru, İnsan Hakları Uluslararası Mevzuatı, (İstanbul: Beta Yay., 1998).


bottom of page